Kayıtlar

Akrep ise canını verdi ona

Berrak bir denizin kenarında Saatlerce beklerdi öylece En güzel yıldızın altında Ela gözleri sevince   Gözlerinde aşkla bekleyen umutlar Yarınlara bakar sevinçle Gönülden samimi verilen vaatler Aşkla gerçekleşmesi dileğiyle     Mesafeydi onları zorlayan Fakat aldırış etmedi zamana Kavuşmayı beklerdi yelkovan Akrep ise canını verdi ona

TEHLİKELİ OYUN FİLM İNCELEMESİ

Resim
Öğretmenin anarşizmi anlatmayı istemesine rağmen kendisine otokrasi dersi verilmektedir. Öğretmen otokrasi dersini vermek istememektedir ve kendi ideolojisine de terstir. Öğrenciler kendi aralarında konuşurken birisi “Almanya’ya artık faşizm bir daha gelmez” diyerek başlıyor. Öğretmen bu ideolojinin saçma olduğunu ve öğrencilerin farkında olmadığı bir oyun oynayarak anlatır. Halbuki zaman geçse de bu sözün tekerrür edilebileceğini anlayabiliyoruz. Film izlerken aklıma ‘‘haşlanmış kurbağa sendromu’’ geldi. Haşlanmış kurbağa sendromunda bir kurbağayı direk sıcak suya attığınızda kurbağa direk sıçrayacaktır. Fakat oda sıcaklığında suyun içine koyup ve korkutmadan yavaş yavaş ısıtırsanız kurbağa haşlandığını anlamadan kaynayacaktır. Hatta halinden çok keyifli olur. Bu duruma alıştığı için ve hali kalmadığı için kurbağa orada durup haşlanmaya devam edecektir. Filmde de faşizmi haşlanmış kurbağa sendromuna benzettim. İlk başta beyin fırtınası yaparak anarşizmin saçma olduğunu anlatmaya çal
 BALTAYI BİLEMENİN ZAMANI GELDİ İnsan gelişen ve değişen bir varlıktır. İnsan olarak fiziksel, sosyal/duygusal, ruhsal ve zihinsel olarak sürekli kendimizi yenilememiz gerekiyor. Bu yenilenme sayesinde yaşam doyumumuz ve psikolojik sağlığımız artacaktır. Ruhsal boyutumuzu yenilemenin yollarından biri meditasyon ve tefekkürdür. Aynı zamanda tefekkür insanın zihnini de dinlendirir. İnsan olarak hayatın meşgalesinden sıyrılıp kendimize vakit ayırdıkça aslında kendi içimizi dinlemiş oluruz. İnsan tefekkür ettikçe doğanın, yaşamın, hayatın anlamını daha iyi sorguluyor ve kendisine yanıt buluyor. Özellikle doğada bunu düşünmek çok daha faydalı hale geliyor. Kentin gürültüsünden ve uyumsuzluğundan sıyrılıp doğanın sakin akışına bırakırsak, yenilenmiş olarak dönmüş oluruz. Bir ara zihnimdeki düşüncelerden baya yorulmuş haldeydim. Bu da hem zihnimi hem de ruhumu yoruyordu. Böyle durumlarda sakin ve huzurlu bir yer seçer oraya giderdim.  Bir gün şehrin uzağında bağ evine gittim. Orada doğanın
Resim
kimim ben? sinirlendiğimde bağırıp etrafımdaki insanların kalbini mi kıran  yoksa birinin kalbini kırmamak için hassas bir kalbi mi olan  kimim ben? hayat mücadelesinde her zaman şikayet edip güçsüz biri mi  yoksa tüm bu zor yaşantılara rağmen yılmayıp mücadele eden güçlü biri mi  kimim ben? hayata umutsuz yönden bakıp yaşamakta anlam bulamayan biri mi  yoksa umutsuzlar içinde umutla bakıp her daim anlam peşinde koşan biri mi    sahi kimim ben? 
Resim
PROAKTİF OLMAK: Sağlıklı bir değişim ve başarı için proaktif olun. Peki nedir bu proaktif olmak? Hadi gelin birlikte bakalım... Hayatımızda başkalarını suçlamak yerine kendimiz o durumun sorumluluğunu alıp, ben bu durumu nasıl değiştirebilirim veya neler yapabilirim de bu durumu iyileştirebilirim diye düşünmeliyiz. Bu ise proaktif olmaktan geçiyor. Lise bittikten sonra Kınalıada’da restaurantta aşçı olarak çalışıyordum. Patronum yurtdışına çıkmış ve kendini baya geliştirmişti. Ben ise geçmişimde yaptığım hataları hep sebeplere yüklerdim. Her zaman kendi imkanlarımın yetersizliğinden şikayet ettim. Halbuki patronumun imkanları benden daha yetersizdi. Bu ise bana zarar vermekten başka bir şey yapmadı. Hatta bunun sonucunda şunu fark ettim: Ne kadar çok şikayet edersem şikayetlerim de o kadar artıyordu. Yani anlayacağınız şikayetlerim şikayetlerimi arttırdı. Bende şikayet etmeyi bıraktım. Artık bütün sorumluluğun bende olduğunu anlayınca harekete geçmeye başladım. Çünkü hayatımızı değiş

koca 4 sene...

Resim
 Şimdi mezun oluyorum. Kendimi hem heyecanlı hem de hüzünlü hissediyorum. Garip bir duygu. Mesleğimi yapacağım için, içim kıpır kıpır ve heyecanlıyım. Yalnız buradaki hikayenin bitmesi de bir o kadar hüzünlü. Koca 4 sene...  Ortaokulda 6. Sınıfa giderken kendime "ben Psikolojik Danışman olacağım" demiştim. Hayat bazen bizi geriye atabiliyor veya geç kalabiliyoruz. Liseden mezun olduktan sonra yavaş yavaş inancım kırılmıştı. Yaşıtlarım mezun oluyordu ve kendimi geç kalmış hissediyordum. Fakat hep içimde bir psikolojik danışman olmak vardı. Yeniden başladım çalışmaya. Vazgeçmedim ve çabalamaya başladım. Çok yorucu bir süreçti benim için ama sonunda PDR bölümünü kazandığımda hayatımda mutlu olduğum ender anlardan birini yaşadım. Geldik bu şehre ve herkes bu şehirde yapacak bir şey yok, güzel değil diyordu. Evet şehrin imkanı o kadar geniş değildi ama insan kendi hayatını farklı uğraşlarla güzelleştirebiliyordu. Bende elimden geldiğince güzelleştirmeye çalıştım. Neler mi yaptım: 
Resim
Gece saat 01.00  Utanç verici hayatlar. Elinde bebek arabası adam, Arkasında zayıf bir kadın, Ablasına emanet edilmiş bir bebek...  Kimseler görmesin diye verilen mücadele Tek derdi çocukları. Sahi dün ne yemişlerdi, Zayıf kadın süt verdi mi bebeğine? Bir çöp konteyneri; İçine baktığında gözleri doldu adamın  Ama yaş gelmiyordu Çünkü o kendini değil 3 hayatı düşünüyordu.